"Kirpiklerimin Gölgesi insanı sarsan bir roman"


Tatil kitaplarımdan biriydi: ‘Kirpiklerimin Gölgesi,’ İletişim Yayınları’ndan çıktı. Daha dumanı tütüyor, yeni çıktı. Çok çarpıcı bir kitap. Şebnem İşigüzel’in diğer kitapları gibi. Konusu ilgimi çekti, daldım


‘Kirpiklerimin Gölgesi’ insanı sarsan, ağlatan bir roman. Çok fena oldum okurken. Nereden esti bu romanı yazmak?
- Bir gün gazetelerde 11 yaşındaki R.A.’nın annesini öldürdüğünü okudum. İşte o zaman şimşek çaktı?

Ne hissettin?
- Çok çok kötü hissettim. R.A. , görünürde kendisini SBS’ye göndermediği için öldürmüştü annesini. Öldürülen anne için de üzüldüm elbette. Bir bebeği taşımanın, doğurmanın, bakıp büyütmenin, evlat için endişelenmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Ama R.A’nın içinde bulunduğu durum da, yüreğimi sızlattı. Onu anlıyordum. Çünkü ben bir romancıyım. Başkalarının acılarına bakmayı öğrendim, biliyorum. Şu da var, çok benzer duyguları ben de yaşadım.

Nasıl yani?/_np/5515/11305515.jpg
- Küçükken annem çok ağır bir depresyon geçirmişti. Hastalanmıştı. Çok akıllı, şahane bir kadındı. Ama belli ki ne evlenmek, ne çoluk çocuğa karışmak istiyordu. Eminim onun gibi binlerce kadın vardır. İşte o zaman ben çok acı bir şeyi tecrübe ettim. İnsanlar ciğerlerinden hasta birisine şefkat gösteriyorlardı ama arıza ruhun derinliklerindeyse, beynin kimyasındaysa acımasızlaşıyorlardı. Annem, karanlık bir odada yatıyordu ve ona ben bakıyordum. Bir gece kirpiklerini yolmuştu. Gözkapağı kan içinde kalmış, bir gözü kapanmıştı. Annemin acı içinde titreyen gözkapağına pansuman yaparken çok tuhaf bir şey oldu. Annem ölmek için yalvarıyordu. Ben de annesi karanlık odalarda yatan, okul gösterilerine gelemeyen çocuk olmak istemiyordum. Çocuk aklımdan annemin acılarına son verip veremeyeceğimi geçirmiş ve bu duygudan korkmuş olabilirim. Belki de annemi nasıl öldüreceğimi bilemediğim için öldürememiştim. Çocuk aklımla bu hislerle yüzleşip dehşete kapıldığımı, çok üzüldüğümü, utandığımı hatırlıyorum. Annemi belki öldürmeyi düşündüğüm o karanlık oda benim de bütün insanların da ruhunun karanlık tarafıydı. İşte, romanlarımın yazarken masamın başında o karanlığı buluyorum. Romancılık bana o kısa süren ama acı dolu günlerin hediyesi oldu.

Annen iyileşti mi?
- Tabii, tabii. İlişkimiz çok iyi, birbirimizi hep çok sevdik.

Ama bu kitap, bir çocuğun annesini öldürmesinin romanı değil...
- Hayır değil. Oradan yola çıkarak, cinsel tacize uğrayan çocukların kitabı.

Romanın ismi nereden çıktı?
- Babaanem nur içinde yatsın. Hepimize bir şarkı öğretmişti. Benimkisi, ‘Kirpiklerimin Gölgesi’ydi. Roman kahramanıma, “Kirpiklerimin gölgesinden başka sığınacak yerim yok” dedirttim.

R.A. ’dan cinsel şiddete maruz kalan küçük kızların romanına nasıl bir kurguyla geçtin?
- Kolay olmadı, benim mucizem anlatma coşkusu ve romanlarımdaki kurgu. Romanlarımı yazdığım anlar çok kıymetli benim için. Kızımı doğurduğumda kucağıma verdikleri anı hatırlamıyorum ama sor, Çöplük’ü, Sarmaşık’ı, Resmigeçit’i nasıl yazdın? Anlatayım?

Sen de bir kız çocuğu annesisin, ya kızın da kafasından senin kafandan geçirdiklerine benzer şeyler geçiriyorsa, mesela onun bir şeyini engelliyorsun diye seni öldürmeyi kafasından geçirirse, onu haklı bulabilir misin?
- Romancı herkesi anlar. Ama kızı tarafından öldürülen romancı anne, öldükten sonra kızını anlayabilir mi? Bilemem. Allah yazdıysa bozsun ! Tanrı yukarıda, biz aşağıda yazıyoruz. Herkes için yazılan iyilik, güzellik olsun?

Cinayet, hangi gerekçeyle olursa olsun haklı bulunabilir mi?
- Hayır. Ama insanlar güzel marifetleriyle olduğu gibi kusurlarıyla da dünyaya gelirler. R.A.’nın doğuştan getirdiği ve belki çevresinin etkisiyle derinleşen ruhsal sorunları olmuş olsa bile? Bunu fark edip ona bu konuda yardımcı olmayan ailesi de onun kadar suçlu?

Bu ülkede çocuklara yöneltilen cinsel şiddet hakkında söylemek istediğin şeyler var mı?
- Emin ol, o zavallı çocuklar bu kötülüğe uğradıklarında, “Ben bunu hak edecek ne yaptım?” diye soruyorlardır. Hiçbir şey! Roman kahramanımın ağzından söyleyecek olursam, “Hayat böyle istediği için. Devlet baba, erkekler, güçlüler?” İnsan bazen sadece kadın ve çocuk olduğu için yenik düşer?

Çocuk tacizcilerinin hadım edilmesini destekliyor musun?
- Hadım edilmeye gelene kadar, toplumun vicdan sorunu var. Önce ona şifa olmak lazım. Sonra, çocuklar devletin elinde kimi yetiştirme yurtlarında korunamıyor. Aile içinde taciz edilen çocuk ne yapacağını bilmiyor. Büyük bir organizasyona ihtiyaç var. Çocukları koruyacaksın, rehabilite edeceksin.

Bir romancı, annesini öldüren birini haklı buluyorsa, o zaman bir pedofille de empati kurabilir? Öyle değil mi?
- Ben değil ama Nabokov yaptı. Oturdu Lolita’yı yazdı. Müthiş bir roman. Benim romanımda pedofillere anlayış yok. Ama romanın Bekçi Amca’sı niye böyle olmuş, o köpekli psikopat kafayı nerede yemiş? Kötülük içlerine nasıl girmiş? Bu var. Yani nedenler var?

Pedofil tipini romanda laik gibi yapıyorsun. Neden? Laiklerden neden bu kadar nefret ediyorsun? Bir kötülük mü gördün?
- O kahramanın çok belirgin bir çizgisi yok. Laiklerden nefret etmiyorum. Laik- dindar kutuplaşmasına üzülüyorum. Herkes kendi iktidarını istiyor çünkü. Şeriat geliyor korkusuyla otoriter rejimi desteklemelerini yanlış buluyorum. Ama birilerinin çıkıp laiklerin korkularını yatıştırmamasını da yadırgıyorum. Türbanlı kızların üniversiteye gidememesi insan haklarına aykırı. Laik ve dindarları uzlaştırmak, bu ülkeye mutlu bir son yazmak lazım.

Militan, laik bir pedofili var mı bildiğin ?
- Yok. Nabokov’un Lolita’sını yazarken bir pedofille tanış olduğunu sanmıyorum. Hayal gücümüz sağ olsun. Hepsini masamızın başına getiriyor.

Yoksa derdin provokasyon mu? Çünkü bir sürü romanında bu tür sert imajlar, tanımlamalar, tasvirler var?.
- Romanları suç unsuruna dönüştürmek doğru değil. Romanları yargılamak insanları gördükleri rüyadan yargılamak gibi bir şey aslında. Gerçek hayatta üzerine gelen bir trenden korkarsın. Sinemada üzerine gelen trenden niye kaçasın? Roman romandır. Hayat da hayat. Bu zamanda bunun ayrımını yapamayan kaldıysa işi zor?

Kan görmeye dayanamam ama kalemi elime alınca kan gövdeyi götürüyor

Nasıl olur da kitapların toplatılmadı? Okumuyorlar mı, yoksa ciddiye mi almıyorlar?

- Kimseyi kızdırmak gibi bir niyetim yok ama ben zaten kitap toplatan zihniyete karşıyım. Düşünce bir haktır. Hak olan şey suç olamaz. Ankara’da Ziya Ülhak Bulvarı mı caddesi mi ne var. Niye Yaşar Kemal’in adını vermezler? Orhan Pamuk’un adı Boğaz’da bir vapura niye verilmesin? Her ikisi de o Pakistanlı darbeciden daha şerefli. Ne darbe yaptılar, ne kötü siyaset. Roman yazdılar. Yazara karşı üretilen bu öfkeye karşıyım. İşte bunun bir ucu kitapların toplatılmasına kadar çıkıyor.

Almanya’da filan basıldığında okuyucunun tepkisi ne oluyor?
- Çevrildiğim dillerde gördüğüm ilgiden çok memnunum. Satış ve eleştiriler çok iyi. Almanya’ya okuma turnelerinde fiyatım 9 Euro’ya çıktı, Orhan Pamuk Frankfurt’da 12 Euro’ydu, sen kıyasla artık?

Kitaplarında insanı rahatsız edebilecek bir sürü şey var. Bütün bunları dikkat çekmek için yapıyor olabilir misin? “Beni okuyun” çığlığı olabilir mi?
- Ne alakası var. Mantar gibi bir günde bir kitapla bitmedim ki ben! Hanene Ay Doğacak’dan bu yana on yedi yıl geçti. On yedi yıldır yazıyorum. Varım. Başka dillerde okunuyorum. Okunmasam var olamam ki! Ama okunmaktan çok şimdi ne yazacağım diye düşünüyorum. Çünkü benim iflah olmaz bir yazamama korkum var. Her romanın başına ilk romanımı yazıyormuş gibi oturuyorum.

Yazarken içinize şeytan girdiğini söylüyorsun? O şeytan nasıl giriyor?
- Yazdıklarım kederli, hüzünlü şeyler. Ama soluk soluğa okunurlar. Çünkü okuruma tatlı tatlı oyunlar oynar, tuzaklar kurarım. Bir okuma şöleni sunarım. Ben çok sakin bir insanım. Hayatta kan görmeye filan dayanamam. Ama masa başında kan gövdeyi götürüyor. Ben de yazarken içime şeytan giriyor herhalde diyorum.

Yazdıktan sonra çıkıp gidiyor mu?
- Gidiyor, gidiyor.

POPÜLER DEĞİL GİZLİ ŞÖHRETİM

Romancı nasıl bir yaratıktır?

- Avatar gibi. Gerçekten yaratıktır. Kafanın içindeki oluverirsin. On bir yaşında kız çocuğu, sokaklarda yaşayan bir kadın, dağ kadar yaşlı bir nine. Masanın başından kalktığında o metafizik dünyayla bağlantın kopar. Oyun oynamak gibi. Yazmak da ebedi çocukluk zaten.

Kızına sorsak, annenin en çok neyinden hoşlanmıyorsun diye, ne der?
- Bilmem. Ergenliğe giriyor belki toptan çöpe atmak ister beni. Ama çok iyi niyetli bir çocuk. Babasına çekmiş.

Hangisinde daha iyisin? Annelikte mi romancılıkta mı?
- Sen de gülleciye maraton koşturuyorsun! İkisi farklı kulvarlar. Sayılmaz.

Gizli şöhret ve popülerlik arasındaki fark?
- Gizli şöhret olmak, popülerlikten daha konforlu. Benim okurum çok fanatik. Tut ki beni tanıdılar. Yandım ben! ‘Şifacı kadın’ gibi davranıyorlar bana. Romanlarımı okuyarak vakit geçiren insanların olduğunu bilmek güzel tabii. Uzaktan uzağa gelen iyi dilekler gibi.

İkinci Nobel’i getireceğine gerçekten inanıyor musun?
- Bir değerlendirmede söylemişler bunu. Türkiye’nin Herta Müller’i o olacak diye. Söyleyenlerin ağzına sağlık ama yazmaktan başka bir hayalim yok.