Halkın Arasında-7 - 04/12/2005

Saatleri geri aldık: 80 ve 90'lara dönüş
"Futboldan anlamam." Kuafördeki, bir kekin üzerindeki çatlakları andıran gözleri olan kadın konuya böyle girdi. Sonrasını tahmin edersiniz. Öncelikle kuaförde saç yıkanan köşenin ne kadar kör bir nokta olduğunu düşündüm. Kekin üzerindeki çatlakları andıran gözleri görmem çok sonra oldu. Bizim futbol dehasının sesini duydum, yorumlarını dinledim, meraktan çatladım: "Kim bu faşo?" Çırak Berrin, suyun sıcaklığından şikayetçi olduğumu düşündü, "Su sıcak mı abla?" diye sordu. "Boşver beynim zaten haşlanıyor," dedim.
Faşo teyze, "Benim Fatih Terim'immmm" diye inledi, "İstiklal Marşı'nda!" diye gürledi, "Az bile yaptık" diye söylendi. Kısacası "Edepsiz Fanatikler"i başarıyla seslendirdi. Sonra bir sessizlik oldu. Gönül Yazar'ın ayna kenarına iliştirilmiş topuzlu kartpostalı kaydı düştü. Faşo teyze ağzını tekrar açtı ama o, tek bir kelime bile edemeden "Yeter!" diye ayaklandı diğer müşteri. Manikür tasının suyu etrafa saçıldı, kadın, Faşo teyzeye hitaben konuşmaya başladı: "40 yıllık kocamı kovdum evden ben bu yüzden! Şifo Mehmet bile ayıbını kabul etti."
Haklısınız, -ben şimdi size hitaben söylüyorum bunu- bu konuda çok konuşuldu. Meselenin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak o küçük kuaför salonunda Faşo teyzeye haddini bildiren diğer fevri hanımın söylediği bir şey vardı ki, çok manidardı: "90'lı hatta 80'li yıllara döndü memleket! İçimi fenalıklar bastı. Görünmeyecek mi bu tünelin ucu?"
"Görünmeyecek!" dedi Faşo teyze. Niyeti sadece olumsuz cevap vermekti. Bu konuda derin düşünceleri olmadığı çok belliydi. Ardından tartışmayı kesmek için "Kalp hastasıyım ben" diye bir bahane uydurdu. Bahanesinin boş ilaç kutusunu diğer kadının elindeki manikür tasını fırlatıp atması gibi fırlattı. İyi numaraydı doğrusu. Boş kalp ilacı kutusuyla aleni tehdit: Gelmeyin üstüme!
Trajik olan, tırnaklarının kenarındaki etleri dert eden, buna çözüm bulmak için orada olan bir kadının "90'lı, 80'li yıllara döndü memleket" teşhisini yapmasıydı, yapabilmesiydi. Herkes farkında, saatler geri alındı: Van'daki olaylar, Şemdinli hikâyesi, İsviçre maçı sonrası olanlar, 301'liklerin ilanı. "Ne olacak bu memleketin hali?" Arjantin'de protestocu hamile bir kadının sürüklenmesini, "Ötekilerde de oluyor" mantığıyla verenler için değişen bir şey yok: "Ne varmış memleketin halinde?" Onlar Faşo teyze gibi direnmekte ısrarlı.
Ülkelerin politikaları nasıl değişir? Kuaför salonunun ayna kenarında kalan Gönül Yazar topuzunun demode olması gibi mi eskir politikalar? Susurluk'un sekizinci yılında demode bir saç modeli olarak kaldığını düşünürken olanlara bakın! Tarih en kötü yerinden tekerrür ediyor. Demokratikleşme geriye işleyen bir saat. Peki çözüm ne? Devlette ve toplumda değişimin yapılacağı zemin mi hazır değildi? Halkın gözü karardıkça karardı, zihni bulandıkça bulandı, tıkandı. 1980 darbesiyle birlikte oluşturulmaya başlanan yapı tamamlandı. 25 yıl sonra anahtarı teslim edilen yapının konforları belli. Daha fazlasını istemeyin!
Her kuaför salonunda kadınlar, "Görünmeyecek mi bu tünelin ucu?" diye bağırmıyor. Bu memlekette evladı hâlâ kayıp anneler var ama çoğunluk prebiyotikli ürünlerin faydalarını tartışıyor. Daha güzel ve daha iyi yaşamak bazı lükslerden öte haklarla, demokrasiyle ve hukukla mümkündür. Bunu iyi öğrenmiş bir toplum güzel yaşamayı da bilir, tüketmeyi de. Ama memleketin diğer ucunda neler olup bittiğini bilmeyenler için şakıyor televizyonlar, diyetisyenine tam sayfa çakıyor gazeteler. Şemdinli'dekiler, düşünce suçlusu ilan edilenler, Van'da "çete" olanlar mahsur kaldıkları adadan çok uzaktan geçen lüks yolcu gemisine el sallayıp sesini duyuramayanlar olarak kalıyor. Çoğunluğun o lüks yolcu gemisinde neye bindireceğini bilmeden yol alması ne acıklı! Daha da kötüsü o geminin hep bir şeylere bindirecek olma şüphesi! Yok mu bu geminin radarı, bugün için değil gelecek için yapılan siyaseti, uzak görüşlü siyasetçisi.
"Yok!"
Saçlarını özenle krepe yaptıran Faşo teyze gibi böyle kestirip atmak geliyor içimden. Bir süredir 80'li yılların gazetelerini tarıyorum. En sık rastladığım haber arabasında egzoz dumanıyla zehirlenen âşıklar. Bugün arabalar da âşıklar da değişti. Ancak siyasetin dili ve mantığı hep aynı. 80'lerde Kenan Evren halka hitaben yaptığı bir konuşmada (14 Ekim 1980 Diyarbakır konuşması) kadınların çizme giymesine içerliyor. Gerekçesi de üç ayakkabı yapılacak deriyle bir tek çizme yapılması, müsriflik. Bugünün siyasi tartışmaları yarın hepimize işte böyle gelecek. Arabaların değişip içindeki âşıkları egzostan zehirlemeyecek konfora ulaşmaları gibi yapılmakta olan siyaset de değişmeli. İşte o zaman 80 ve 90'ları bize yaşatacak hiçbir şey kalmaz.